20 Ağustos 2010 Cuma

  Anne diye bağırır insan bası her sıkıştığında istemeden... Korktuğunda uzuldugunde sevindiğinde onu ister yanında... İste bu hikaye her ihtiyacım oldugunda ve olmadığında ağzımdan çıkan anne bagirtisi hakkında...
  Cok hatirlamiyorum süslü kirisiksiz hallerini. Sade fotograflar var elde.. Kanitlarcasina gençliğini.. Gülen gozleri ise hep hatirimda..
  İlk animi ben mı uydurdum yoksa gercekten yasandi mi bilemiyorum. Zaten anılara sarılmak için daha çok zaman var önümüzde.
 Herkesin ki gibi benim ki de. Fedakar sıcak sevecen guvenilir.. Ama bunlar değil asıl anlatmak istediğim. Asıl anlatmak istediğim 'Onlar'... Aslında belki de sadece O...
 Kabul etmeliyim ki öyle çok çarpıcı bir kadın olmadı hiç.. Hani su fettan tiplerden..hep başarılarıyla anılmış annesi öyle anlatır. Güzel bir ağız , cikik bir alın , ortalama bir boyla devam etmiş hayatına. Bir de biraz çukurda, küçük ama konu ben olunca koskocaman olan gözler.. Ama kendi hayatını ne zaman görmeyi bıraktı iste onu bilemem...
  Herkes için bir baskası olan ve hep baskaları için yaşayan başka biri... Çok ağlamış, ona sorsan idare eden fakat bence çok mutsuz bir evliliğe iki cocuk vermiş bir kadın.. Evlilik cüzdanını evde bıraktığında kendine çok güvenen , girdiği her ortamda kisik sesle 'benim' deyip yaptıklarıyla avaz avaz buradayım diye bağıran , sevilmeyi de seven ama sevmek konu olunca iste onu en iyi bilen biri... Arkadaşlığı bana öğreten ilk öğretmen.. Bunların hepsi iste benim annem...
  Hani derler ya anneler kanatsiz melekler diye..
Al anne kanatlarını kaldırdığın tozlu yerden, tak sırtına, uç ozgurce artık...
Bırak beni, kardesimi , eşini... Bak herkes uçup gidiyor özgürce.. Sen , bir gün doneriz diye o yuvayı sıcak tutma artik.. Yasa hayatını... Kimbilir belki farkedersin ozaman sevilmeyi aslında en çok senin hakettigini....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder